3 Ağustos 2010 Salı

Çocuklarımıza Sorumluluk Verebilmeliyiz...

Çocuklarımızı bakıma muhtaç bireyler olarak görüp her işini bizler, anne -babalar, üstlenmeye çalışıyoruz. İstedikleri herşeyi yaparak onları mutlu etmek için türlü fedakarlıklar yapıyoruz. Ama bu durum çocuğumuzu mutlu ediyor mu, onun gelişimi için doğru hareketi mi yapıyoruz, bu konuda gözlem yapmaktan ve düşünmekten biraz kaçınıyoruz, kolay yolu seçip çocuğun istediğini anında yapmaya çalışıyoruz. Çocuklarımızla iletişim kurmaktan neden bu kadar çekiniyoruz? Çocuğumuz bir davranışta bulunduğunda onun sebebini anlamaya çalışmak, çocuğun bakış açısıyla olayı görebilmek, onun duygularına önem vermek kısacası çocuğumuzun da bir birey olduğunu, yaşı ne olursa olsun, onun da duyguları ve olayları yorumlama becerisi olduğunu fark ettiğimizde çocuğumuzla aramızda duygusal bir bağ kurulduğunu hemen hissederiz.

Peki çocuğumuzla nasıl etkili iletişim kurmalıyız? Teorik olarak bu konuda çok fazla yazı okuyabiliriz, bu konuda çok fazla bilgimiz olabilir ama uygulamaya gelince hepimiz zorlanıyoruz, olaylarla karşılaştığımızda ne yapacağımızı kestiremiyoruz. Deneyimli anne babalar bu konudaki deneyimlerini bizimle burada paylaşsalar, uygulamaya yönelik sıkıntılarımızı biraz hafifletebiliriz.

Oğlumuzla birlikteyken nerede olursak olalım onun da bizimle birlikte olduğunu hissettirmeye çalışıyoruz. Örneğin alışverişe gittiğimizde onun hangi meyveden istediğini soruyoruz ve poşete istediği meyvelerden doldurabileceğini söylüyoruz. Meyveyi poşete doldurduktan sonra, tartım yapan amcaya poşeti götürür ve tarttırıp sepete özenle yerleştirir.  Bize yardımcı olmak onu çok mutlu ediyor, bir işe yaradığını hissediyor ve farklı insanlarla da iletişim kurabiliyor. Bu sayede alışveriş hepimiz için de eğlenceli ve verimli geçiyor.

Evde sofra hazırlanırken en büyük yardımcım oğlum, mutfaktan ihtiyaç olan malzemeleri alıyor ve bunları masaya istediği şekilde yerleştiriyor, bizim unuttuğumuz bir malzeme varsa hemen onu farkedip sofraya getiriyor. Bize yardım etmek onu harekete geçiriyor, onun mutluluğu bizi de etkiliyor hep beraber mutlu bir şekilde sofraya oturup sohbet ediyoruz.

Arabaya bindiğimizde oğlumuz son zamanlarda babasının yerine oturup arabayı sürmek istiyor. Direksiyonu çevirmek ve vitesle oynamak onu çok mutlu ediyor. Fakat sorun şu ki; biz arabaya bindiğimizde arabayı o kullanmak istiyor veya ön koltuğa oturmak için ısrar ediyor. Bu durumda babası şu şekilde davranıyor: "oğlum, arabayı kullanmak mı istiyorsun, bunu çok mu istiyorsun, seni anlıyorum, direksiyonu çevirmek çok eğlenceli bir iş ama şimdi burada oturman senin için tehlikeli, karşıdan bir araba geldiğinde bize çarpabilir, sen başını çarpabilirsin gibi açıklamalar...". Baba burada ilk önce onun duygularını anladığını belli ediyor, sonra da onun için tehlikeli olduğunu açıklıyor. Çocuk burada duygularının anlaşıldığını ama şimdi onun için tehlikeli olduğunu anlayabiliyor.

Çocuğa sorumluluk vermek, onu anlayabilmek, anladığını gösterebilmek iletişim konusunda bize yardımcı olabilecek küçük ipuçları. Daha yapacak o kadar çok şeyimiz var ki, haydi anne babalar, deneyimlerinizi buraya yazın bizler de faydalanalım.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Bakıcıdan kreşe

2 yaşına giren çocuklar artık bebeklik döneminden çocukluk dönemine geçmenin mutluluğunu ve enerjisini yaşıyorlar. Bu dönemde bakıcının genç, dinamik ve sabırlı olması gerekiyor. Sürekli keşfetme merakında olan çocuklar bitmez tükenmez enerjilerini koşarak, zıplayarak değerlendiriyorlar. Bu süreçte bakıcısı yorgun ve tembelse çocuğu parka veya dışarıya götürmek istemiyor, çocuğun düşmesinden, bir yerinin acımasından tedirgin oluyorsa diğer hareketlerini de kısıtlamaya başlıyor. Çocuğun keşif alanı gittikçe daralıyor, bakıcının ikazları tekrarlandıkça hareketsiz, donuk ve isteksiz çocuklar ortaya çıkıyor. Bir de işin içinde televizyon varsa durumlar daha da kötüleşir. Bakıcı televizyonda kadın programları izlemek ister, çocuğunuz çizgi film. Anne gelmeye yakın televizyon kapatılır, çocukla oyun oynamaya başlanır. İşten yorgun gelen anne çocuğunun sevinç çığlıklarıyla karşılanır ve mutlu olur, minnettarlık hisseder. Ama aslında durgun ve monoton geçen bir günün kapanış çizgisinin mutluluğudur yaşanan. Aradan belli bir süre geçtikten sonra çocuğunuzun arkadaşa ihtiyacı olduğunu hissedersiniz. Oyun parkına gittiğinde çocuklarla hemen iletişime geçilir, oyuncaklar paylaşılır veya koşuşturmalar başlar. O an sanki zaman durmuştur ve saatler geçer, anne ile çocuk arasında gitme-kalma durumu başlar. Anne gitmek için çareler arar çocukta biraz daha oyun oynamak ve kalmak için. Sonunda anne galip gelir ve eve gidilir. Eve gelince babaya oyun parkında yaşananlar ve arkadaşlar anlatılır uzun uzun ve tam anlaşılamayan kelimelerle... O anda çocuğun arkadaşlarıyla brilikteyken çok mutlu olduğu ve daha kolay öğrendiği düşünülerek bir kreş aranmaya başlanır.

Çocuğunuz için uygun bir kreş bulmak en zor işlerden biridir. Her anne babanın uygun kreş seçiminde dikkat ettiği kriterler farklıdır. Bazı ebeveynler dış görünüşe ve reklama önem verir. Lüks olmasına, kreşe gelen çocukların anne babalarının durumlarına ve öğretmenlerin kıyafetlerine göre değerlendirme yaparlar. Bazıları fazla araştırma yapmadan ya evlerine çok yakın bir kreşe verirler ya da yakın tanıdıkları bir komşusu, akrabası varsa onların çocuklarının gittikleri kreşe vermeyi uygun bulurlar. Bunların hepsi kişiye özel bir tercihtir. Fakat hiç birinde çocuk odaklı bir seçenek yoktur. Eleştirilmesi gereken nokta da budur.

Çocuğumuzu kreşe göndermek istiyoruz ama onun ilgi ve ihtiyaçlarına önem vermeden kendimize göre kriterler belirleyip tercihte bulunuyoruz. Çocuk o yaşta onun fikirlerine önem verilmediğini anlıyor. Tamam o yaştaki bir çocuk hangi kreşe gideceğini nasıl anlasın? Onların tercih yapma becerisi yok ki? diye eleştrilerde bulunabilirsiniz. Elbette çocuklarımız bizim anladığımız çoğu şeyi anlayamıyor, bizlerin onları yönlendirmesi gerek. Ama en azından çocuğumuz için kreş seçerken öğretmeninin sevecenliği, samimiyeti, kreşteki diğer çocukların uyumu, hijyenik olması, çocuğa değer verilmesi, çocuğa söz hakkı verilmesi gibi temel kriterlerimiz de olmalı.

Çocuk için en önemli duygulardan biri önemsenmek, sevilmek ve saygı duyulmak. Konuşmalarının dinlenmesi, yere düştüğünde onu saran sıcak bir kucak, mutsuz olduğunu onu neşelendirmeye çalışan arkadaşlar... Çocukların kreşte özellikle 2-4 yaş arasında üçgenleri, farklı kavramları öğrenmek yerine güzel duyguları öğrenmesi ve yaşaması çok daha önemli. Aile ortamına benzer çocukların rahat edebileceği, ilişkilerin samimi ve içten olduğu, temiz ve sağlıklı bir ortam olmalı kreş atmosferi. Çocukların resimlerini kendilerinin yapmalarına izin veren, hata yaptıklarında kızmadan düzeltmelerine yardımcı olan bir öğretmenin, bir arkadaşı üzüldüğünde hep birlikte onu mutlu etmeye çalışan arkadaşlarının olduğu sıcak bir kreş çocuklarımızı geleceğe çok daha sağlıklı hazırlayacaklardır.

Diyelim ki kriterlerimize uygun bir kreş bulduk, bakıcıya bu durumun güzel bir şekilde söylenmesi gerekiyor. Bakıcı bu duruma elbette direnç gösterecektir. Ama çocuğunuzun sosyal bir ortamda gelişmesini istediğinizi belli eder ve bunu güzel bir şekilde ifade ederseniz bakıcınız da anlayış gösterecektir, umuyorum:)) Çocuğunuzun kreşe alışması da bir diğer sorundur. Burada iki önemli tutum var: annenin davranışı ve öğretmenin davranışı. Annenin kararlı bir tavır sergilemesi gerekiyor. Çocuğunu kreşe götürdüğünde ağlayan ve içeri girmek istemeyen bir çocuk annesiyle göz göze gelir ve anne gözleriyle onu çok sevdiğini ve orada onun mutlu olacağını düşündüğünü hissettirmesi gerekir. Kararsız görünen ve endişe duyan bir anne çocuğu tarafından hemen hissedilir ve ağlama tonu tırmanmaya başlar, annesinin kucağına çocuk yapışır ve bırakmak istemez. Bu durumda yapılacak en güzel şey annenin ve öğretmenin birlikte çocukla oynamaya başlamasıdır, çocuk oyun oynadıkça ve annesinin öğretmeniyle iletişim kurduğunu ve ona gülümsediğini gözlemledikçe öğretmene güveni artar. Öğretmen ile çocuk arasında iletişim başladığı anda annenin geri çekilip biraz onların birlikte vakit geçirmesine olanak sağlaması gerekir. Bu durum bazen uzun da sürebilir, her çocuğun olayları yorumlama seviyesi ve duygusal düzeyi farklıdır. Önemli olan sabırla ve sevgiyle bu süreci en sağlıklı bir şekilde atlatmaktır.

Çocuklar kreşe başladıklarında ilk hafta yeni bir yeri keşfetmenin heyecanı ile sorunsuz geçirirler, ikinci hafta biraz durumun farkına varıp annesini denemeye başlarlar acaba ağlasam annemle zaman geçirebilir miyim diye, sınırları yoklamaya çalışırlar, annesinin ve öğretmeninin kararlı tavrı ve samimi sevgisiyle diğer hafta ortama alışmaya çalışır, sonraki haftalarda ise diğer çocuklarla arkadaş olur ve artık kreşe gitmek onun için en büyük amaç haline gelir. Çünkü, orada onu seven öğretmeni ve birlikte oynadığı arkadaşları vardır.


Elbette bakıcı ve kreş sürecini her anne ve çocuğu farklı şekillerde geçirir, bu yazıda kendi yaşantımdan ve gözlemlerimden yola çıkarak yorumlarımı sizlerle paylaşıyorum. Bu süreci farklı yaşayan anneler lütfen bizimle yaşantılarınızı paylaşın.

4 Mayıs 2010 Salı

kreş için uygun zaman

Günümüzde anneler bebeklerini kreşe vermek konusunda biraz kararsızlar. Bazı anneler evde ben varken neden çocuğumu kreşe göndereyim diye düşünürken, diğer anneler 2 yaşından sonra çocukları için kreş aramaya başlarlar. Çocuğumuzu ne zaman kreşe göndermeliyiz sorusu sürekli annelerin zihnini kurcalar? Aslında bu sorunun cevabı her zaman açık ve kesin değildir. Her çocuğun gelişim özellikleri kendine özeldir. Ayrıca her ailenin tavırları, davranışları ve yaşantıları da birbirinden farklıdır. Her çocuk için farklı yaşlarda kreşe başlayabilir.  Benim şahsi görüşüm şu yönde: 0-2 yaş bebeklerin gelişimi için anne ile birlikte olması gerektiği bir dönem. Anne karnında başlayan anne ile bebek arasındaki o muhteşem bağ bu dönemde gelişiyor. Bebek kendini güvende hissediyor ve bu güven daha sonra özgüven olarak ortaya çıkıyor. Kendini güvende hisseden bebek daha huzurlu ve mutlu oluyor. Bebeğinin mutlu olması anneyi de mutlu ediyor ve birbirini pekiştirici bir geribesleme döngüsü içinde mutluluk büyüyor. Bu noktada anneye önemli işler düşüyor. Herşeyden önce anne bebeğine ayırdığı zamanı kaliteli geçirmeye odaklanmalı. Bütün gün bebeğinin yanında olup, televizyon izlemek veya saatlerce temizlik yapmak birlikte zaman geçirmek anlamına gelmiyor. Bebeği ile iletişim halinde olmak, göz teması kurmak, konuşmak, sarılmak, kitap okumak, birlikte müzik dinlemek, dans etmek....yani birlikte vakit geçirmek. Bütün gün evde olan anneler belki ben bütün gün bebeğimle birlikteyim, nasılsa ilgilenirim diye düşünerek bebeği ile geçirmeyi düşündüğü saatleri erteleyebilir. Temizlik, günlük işler, televizyondaki diziler bekleyebilir ama bebeğiniz her an gelişim sürecinde ve yaptığınız her etki onun zihinsel gelişimini etkiliyor. 


Halk arasında bazen çocuğuna bakıcı bakan anneler suçlu olarak nitelendirilebilir. Belki bunu açıkça söylemeseler de bir şekilde bu düşüncelerini annelere hissettirirler. Oysa tüm gün çocuğunun yanında olup onunla hiç iletişim kuramamak daha vahim bir tablodur. 

0-2 yaş anne ile geçirilen zamanlar çocuğun gelişimi için çok önemlidir. 2 yaşından sonra çocuk çevresindeki diğer insanlara daha çok ihtiyaç duymaya başlar, özellikle de akran gruplarına. Kendi yaşıtlarıyla oyun oynamak, onlarla zaman geçirmek çocukları çok mutlu eder. Çocuklar yeni bir çocukla tanışma ve oynama konusunda yetişkinlerden daha iyidirler. Elindeki topu parkta gördüğü bir çocuğa vererek hemen arkadaş olur ve birlikte oynamaya başlarlar. 2-3 yaş arasındaki çocuklar için kreş öncesi oyun grupları daha faydalı olur. Hem arkadaş edinir, onlarla iletişim kurmayı öğrenir bu dil gelişimini de olumlu yönde etkiler, hem de evinden yarım zamanlı ayrılmış olur. 

19 Ocak 2010 Salı

müdahalelere karşı tetikte olmak

Hayatımızda sürekli bir müdahale hissederiz, özgür olmak isteriz aslında ama engellere de karşı çıkamayız. Anne olunca sanki tüm gözler sizin üzerinizdedir. Otobüse binersiniz bazen insanlar yer vermek için yarışır, seni en iyi yere oturtmak için birbirleriyle tartışırlar, bazen de hiç kimse seni görmez sanki sen çocuğuyla otobüse binmiş bir hayaletsindir. Eğer otobüste size kimse yer vermediyse bu sefer ayakta duran insanlar arasında bir tartışma başlar, insanlığın öldüğü ile başlayan tartışma en sonunda sizin erkenden otobüsten inmenizle son bulur. Diyelim ki otobüste o gün oturmak için bir yer buldunuz ama bu sefer de şanssızlık çocuğunuz kalabalıktan bunaldı ve ağlamaya başladı. Ağlamaya başlayan çocukla birlikte etrafta bir hareketlilik başlar, anne olan veya olmayan tüm kadınlar bir şekilde yorum yaparlar. Sonra ortak bir karar alınır, çocuğun emmesi gerekmektedir. Bu karar alındıktan sonra gariban anne için yapılacak iki şey vardır: 1. herkesin içinde emzirmek, 2. otobüsten inmek. Aksi takdirde bu mücadeleci hanımlarla uğraşmak çok zordur. Diyelim ki size istediklerini yaptıramadılar, sinirden kendi aralarında konuşmaya başlarlar ve sizin anneliğe bakış açınız didiklenir.Tek çareniz oradan ayrılmaktır:)) 


Herhangi bir ortama girdiğinizde mutlaka çocuğunuzun kilosu gündeme gelir. Çocuğunuz ya çok zayıftır annesi onu iyi besleyemiyordur ya da çok kiloludur ve obez olma riski vardır. Anne çocuğunu iyi beslemek için verilen öğütleri saatlerce dinlemek zorunda kalabilir, dinlemediği anlaşılırsa vay haline. Konu değişene kadar sabırla dinlemekte yarar var. Merak etmeyin onların ilgisini çeken konuları tespit ettikten sonra küçük bir girişim yapmanız yeterli olacaktır, siz de çayınızı rahatlıkla içebilirsiniz, bir yandan da konunun tekrar çocuklara gelmesini engellemek için tetikte olmanız gerekir.

Aslında anlatacak daha çok olay var ama şimdilik bu kadar....

Annelik zor ama eğlenceli bir iş:))